• Uzman Kadro ile Kapsamlı Danışmanlık
  • Modern Tıbbi Teknolojiler
  • Kişiye Özel Tedavi Planları
  • Konforlu ve Güvenli Tedavi Süreci
  • 7/24 Destek ve Acil Yardım Hizmetleri

Psikiyatri

Psikiyatri, beynin duygu, düşünce ve davranışlarla ilgili işlevlerini inceleyen, bu işlevleri etkileyen hastalıkların tanı ve tedavisini üstlenen bir tıp dalıdır. Bu alandaki hastalıklar bedensel yapı ve işleyiş bozukluklarına bağlı olarak ya da kişinin yaşadığı, onu derinden etkileyebilecek anormal yaşam deneyimleri sonucunda ortaya çıkabilir. Psikiyatrik rahatsızlıklar arasında depresyon, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete bozuklukları, şizofreni, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, sosyal fobi ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok hastalık bulunur. Bu alanın uzmanları, hastaların ihtiyaçlarına göre ilaç tedavisi ve psikoterapi gibi çeşitli tedavi yöntemlerini kullanabilirler.

Depresyon (Major Depresif Bozukluk)

Depresyon, bireyin sürekli olarak kederli, umutsuz, çaresiz ve karamsar hissettiği bir duygu durum bozukluğudur. Genetik faktörler, hormonal değişiklikler ve bazı kişilik özellikleri depresyonun nedenleri arasında yer almaktadır. Depresyon hastaları sıklıkla umutsuzluk, ajitasyon, yavaş düşünme ve karar verme, kendini suçlama, iştahsızlık, yorgunluk ve hayal kırıklığı gibi belirtilerle kliniğe başvururlar. Bu belirtiler, kişinin günlük yaşam aktivitelerini ve sosyal hayatını olumsuz etkiler. Günlük hayatta hissedilen mutsuzluk halinin depresyondan ayırt edilmesi önemlidir. Depresyon ile gündelik moral bozukluğu arasındaki fark, uyku ve iştah bozuklukları, kişinin içe kapanması, izolasyon ve intihar düşünceleri gibi fiziksel ve ruhsal belirtilerle ortaya çıkar.

Depresyon tanısı, klinik muayene ve gerekirse yapılan laboratuvar testlerinin ardından, psikiyatrik değerlendirme ile konulur. Psikiyatrik değerlendirme sırasında hastaya yaşamı, duyguları, düşünceleri ve sağlık problemleri hakkında sorular sorulur. Depresyonun belirtileri arasında, günün büyük bir kısmında neredeyse her gün yaşanan ilgisizlik, diyet yapmıyorken yaşanan kilo kaybı veya kilo alımı, sürekli yorgunluk, değersizlik hissi, kendini suçlama, konsantrasyon eksikliği, kararsızlık ve tekrarlayan intihar düşünceleri bulunur. Kesin depresyon tanısı konulabilmesi için bu semptomların kişinin işlevselliğini önemli ölçüde kısıtlaması gerekmektedir.

Depresyon tedavisinde genellikle medikal tedavi yöntemleri kullanılır. Antidepresanlar, depresyon tedavisinde etkili ilaçlar arasındadır. Trisiklik antidepresanlar, serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri, seçici serotonin geri alım inhibitörleri, monoamin oksidaz inhibitörleri ve antipsikotik ilaçlar arasından her hasta için uygun bir ilaç veya ilaç kombinasyonu seçilerek kullanılır. İlaçların ani şekilde bırakılması yoksunluk belirtilerine yol açabileceğinden, aşamalı şekilde bırakılmalı veya doz değişikliği yapılmalıdır. İlaç kullanımı her zaman doktor kontrolünde olmalıdır. Depresyon tedavisinde medikal tedaviye ek olarak psikoterapi de uygulanabilir. Psikoterapi, bireyin bir güçlüğe uyum sağlama, hayattan memnun olma, negatif tutumları pozitif tutumlarla değiştirme ve depresyonu tetikleyen davranışlardan uzak durma gibi özellikler kazanmasını sağlar. Medikal tedavi ve psikoterapinin yetersiz kaldığı durumlarda, hastaneye yatış önerilebilir.

Anksiyete Bozukluğu (Kaygı Bozukluğu)

Anksiyete bozukluğu, gündelik hayatta yaşanan kaygı ve panikten farklı olarak, kişinin endişelerinin günlük aktivitelerini gerçekleştirmesini engelleyecek düzeyde olması durumudur. Anksiyete bozukluğu kadınlarda, toplumda bastırılmış bireylerde ve çocukluk dönemi travma geçmişi olan kişilerde daha yüksek oranlarda görülür. Bu bozukluk; panik atak, sosyal anksiyete bozukluğu, agorafobi ve yaygın anksiyete bozukluğu gibi alt gruplara ayrılır. Panik atak, belirli bir sebep olmaksızın ani panik ve buna eşlik eden göğüs ağrısı, nefes darlığı ve terleme gibi belirtilerle karakterizedir. Sosyal anksiyete bozukluğu, günlük yaşam olaylarına karşı yargılanma kaygısı olarak tanımlanır ve belirtilerin en az altı ay sürmesi tanı koydurucudur. Agorafobi, evden uzak veya kapalı ve kalabalık alanlarda yaşanan kaygı bozukluğudur. Yaygın anksiyete bozukluğu ise belirli bir nedeni olmaksızın hissedilen aşırı endişe durumudur.

Anksiyete bozukluğunun nedenleri arasında genetik yatkınlık, anormal sinir yolakları, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, hormonal bozukluklar, stres, çocukluk travmaları ve ilaç yan etkileri bulunur. Risk faktörleri ise özgüven eksikliği, madde bağımlılığı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlardır. Anksiyete bozukluğu, diğer duygu durum bozukluklarına bağlı olarak da gelişebilir. Travma sonrası stres bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluk tanısı olan bireylerde de anksiyete bozukluğu belirtileri görülebilir. Anksiyete bozukluğu olan hastalar sıklıkla huzursuzluk, panik, nefes darlığı, çarpıntı, konsantrasyon problemleri, titreme ve uyku bozuklukları gibi şikayetlerle kliniğe başvururlar.

Anksiyete bozukluğu tanısı, klinik muayene ve hastanın şikayetlerinin süresi ve yoğunluğunun değerlendirilmesi ile konulur. Hastalığın tedavisinde medikal tedavi ve psikoterapi en yaygın kullanılan yöntemlerdir. Antidepresanlar, antianksiyolitik ilaçlar ve benzodiazepinler anksiyete bozukluğunda kullanılır. İlaç tedavisi, semptomlar düzelene kadar devam eder ve tüm semptomlar iyileştikten sonra da genellikle bir yıl daha ilaç kullanımı ve takip önerilir. Psikoterapi, uzman ve hasta arasında gerçekleştirilen görüşmelerle ilerler ve kişinin yaşadığı endişeyi yönetmesini hedefler. Anksiyete bozukluğunun hafif belirtilerle seyrettiği vakalarda gevşeme egzersizleri, meditasyon, fiziksel aktivite, yaşam tarzı ve davranış değişiklikleri ve stres yönetimi gibi teknikler tedaviye yardımcı olabilir.



Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), nörodavranışsal ve nörogelişimsel bir psikiyatrik bozukluktur. DEHB olan bireyler genellikle dürtüsel davranışlar sergiler, sürekli hareket halindedirler ve dikkatlerini toplamada ve konsantrasyon sağlamada zorluk yaşarlar. Bu sorunlar, bireylerin sosyal becerilerini olumsuz etkileyebilir ve hastalar sıklıkla sinirli, endişeli veya mutsuz tavırlar sergileyebilirler.

DEHB'li bireyler sıklıkla konsantrasyon problemleri ve aşırı hareketlilik şikayetleri ile kliniğe başvururlar. DEHB belirtileri, dürtüsellik, hiperaktivite ve dikkat eksikliği olmak üzere üç ana başlıkta toplanır. Dürtüsellik, hastanın kendini kontrol etmekte zorlanması ve dürtüleri doğrultusunda hareket etmesi anlamına gelir. Bu belirtiler arasında sabırsızlık, acelecilik, kontrolsüz tepkiler ve isteklerini kontrol edememe yer alır.

Hiperaktivite, hastanın yaşıtlarına göre ve kendi gelişim düzeyine göre normalden fazla hareketli olması durumudur. Hiperaktivite belirtileri arasında hızlı hareket etme, hızlı konuşma, çok konuşma, sürekli hareket etme isteği ve uzun süre oturamama bulunur. Dikkat eksikliği ise hastanın bir konuya dikkatini toplama süresi ve yoğunluğunun yaşıtlarına göre ve kendi gelişim seviyesine göre yetersiz olması durumudur. Dikkat eksikliği yaşayan hastalar, her konuya dikkat etmekte sorun yaşamazlar, ancak dikkatlerini topladıkları konuda uzun süre devam ettiremezler. Dikkat etme durumu kişinin ilgi alanlarına göre değişiklik gösterebilir. Hastalar bazen sevdikleri bir aktiviteyle uzun süre ilgilenebilirken, başka bir aktivite sırasında dikkat eksikliği belirtileri tekrar ortaya çıkabilir. Dikkat eksikliği belirtileri arasında göz teması kuramama, unutkanlık, sık hata yapma, uzun süre aynı işle uğraşamama ve dış etkenlerle dikkatin kolay dağılması bulunur.

DEHB'li bireylerin bir kısmının ailelerinde de benzer sorunlar yaşandığı tespit edilmiştir, bu durum genetik etkenlerin de rol oynayabileceğini gösterir. Anne karnında maruz kalınan alkol, sigara ve kimyasallar, doğum sırasında yaşanan problemler ve doğum sonrası kimyasal ve enfeksiyonlara maruz kalma gibi etkenler de DEHB'nin nedenleri arasında sayılmaktadır. Hastalığın tedavisinde aile, okul ve uzmanların iş birliği çok önemlidir. Tedavi sürecinde aile ve hasta ile görüşmeler yapılabilir. Ayrıca belirtileri kontrol etmeyi amaçlayan ilaçlar da tedavinin önemli bir parçasıdır.